Baba parası franchisingi büyüttü

Kriz, az riskle yatırım imkanı tanıyan franchising sistemine talebi artırdı. İş bulamayanlar, işini kaybetme korkusu yaşayanlar ya da tekstil ve inşaat gibi krizin darbesini yiyen sektörlerde faaliyet gösteren firmalar, franchising sistemine dahil olmak için harekete geçti.



Ekonomik kriz ortamında yatırım yapmak isteyen genç girişimciler, en güvenli yöntem olarak franchising sistemine sarıldı. Özellikle ailesinin maddi durumu iyi olan ancak kriz nedeniyle iş bulmakta sıkıntı yaşayan gençler, franchise alarak kendi işlerini kuruyor. Tekstil ve inşaat gibi sektörlerde faaliyet gösteren çok sayıda firma da, kriz döneminde ek gelir sağlamak için franchise sistemine dahil olmaya başladı.
Son 3 yılda yüzde 25 büyüyen franchising sektörünün yıllık ticaret hacmi 35 milyar dolara ulaştı. Ticaret hacminin 5 yıl içinde 50 milyar dolara yükselmesi bekleniyor. Türkiye'de 2000 yılında 150 firma franchise verirken, bu rakam 2008'de 225'i yabancı olmak üzere 850 firmaya ulaştı.
Ulusal Franchising Derneği (UFRAD) Başkanı Mustafa Aydın, yatırımcıların kriz döneminde daha az riskli olduğu için franchising sistemine yöneldiğine dikkat çekiyor. Aydın, "Kriz dönemlerinde franchise sisteminde patlama oluyor. Derneğe her ay ortalama 50'ye yakın müracaat geliyor. Bazı yatırımcılar da kendi işlerini kapatıp franchise çatısı altına giriyor" diyor.

En çok gıdada tercih ediliyor

Bir markanın isim hakkının kullanılması olarak tanımlanan franchising, marka garantisi sağlaması ve daha önce denenmiş bir iş olması nedeniyle az riskli bir yatırım olarak görülüyor. Türk girişimciler en çok restoran ve gıda alanında franchise veren markaları tercih ediyor. Ancak son yıllarda kahve ve çay ile tekstil, otomotiv, emlak ve hizmet sektöründe de franchise talepleri artmaya başladı. Franchise bedelleri ortalama 10 bin ile 50 bin dolar arasında, mağaza yatırımı da 20 bin TL ile 150 bin TL arasında değişiyor. Bunun yanında marka bedeli istemeyen, sadece mağaza yatırımını kabul eden firmalar da bulunuyor.
Son dönemde özellikle Diyarbakır'ın burmalı kadayıfı, Kayseri'nin örme kilimi, Isparta'nın gülü gibi Türkiye'nin farklı renklerini marka haline getirmeye çalıştıklarına dikkat çeken Aydın, franchise yöntemiyle bu ürünleri önce ulusal sonra da uluslararası boyuta taşımayı hedeflediklerini söylüyor.

Zengin gençler sektöre giriyor
Franchise & More Genel Müdürü Osman Bilge de insanların son umut olarak markalı işlere yöneldiğini vurgulayarak, piyasada genel bir durgunluk olmasına rağmen franchise almak isteyen girişimci sayısının hızla arttığına dikkat çekiyor.
Bilge, son dönemde özellikle, ailesinin maddi durumu iyi olan ancak kriz nedeniyle iş bulmakta sıkıntı yaşayan gençlerin franchise alarak kendi işlerini kurduklarını anlatıyor. Bilge, "Franchise sektörü son 3 yılda yüzde 25 gibi bir büyüme yakaladı. Hem marka hem de bayi sayısı arttı. Bu kriz dönemi pekçok firma için belirleyici olacak. Geçtiğimiz 2 yılın köpüğü alınıyor. Marka olmayan 1-2 yer açanlar kapanırken, iyi olan zincirler ayakta kalacak. Krizin ardından ortaya pırıl pırıl markalar çıkacak" şeklinde konuşuyor.


Yeni girişimcilerden bazı örnekler

Shorba: Bolulu Ebru Omurcalı, yaklaşık 5 yıl önce hobisini işe dönüştürerek, Shorba markasıyla çorba restoranları açmaya başlamış. Anneannesinden öğrendiği çorbalara dünya çorbalarını ekleyen Omurcalı, 2003'de Ataşehir'de açtığı restoranın büyük ilgi görmesi üzerine franchise sistemiyle büyümeye karar vermiş. Shorba'nın bugün, Ataşehir, Şaşkınbakkal ve Tepe Nautilus ve Bahariye'de şubeleri var. Son 2 aydır şube açmak isteyenlerden ciddi bir talep geldiğini belirten Omurcalı, "Bizden franchising almak isteyenlerin büyük bölümü gıda sektörü profesyonelleri. Ancak tekstil ve otomotivde çalışan üst düzey yöneticilerden bayilik almak isteyenler de oldu" diyor. Restoran ve corner olmak üzere 2 farklı franchising seçeneği olan markanın, yatırım bedeli 45 bin ile 100 bin TL arasında değişiyor.

Neşve Çay ve Kahve Evi: Şerif Başaran ve Şaban Emeklioğlu isimli 2 girişimci Neşve'yi Kayseri'de kurmuş. Neşve'nin ilk 3 ayda 14 bayilik talebi aldığına dikkat çeken Emeklioğlu, şubat ayında başlattıkları 'Herkesin Hayalinde Bir Cafe Açmak Vardır' kampanyasıyla 1 ayda 9 tane talep geldiğine dikkat çekiyor. Bursa'da bir şubenin açılış çalışmalarının sürdüğünü anlatan Emeklioğlu, başta İstanbul, Ankara ve İzmir gibi ana lokasyonlar olmak üzere 2009'da 7 şube açmayı planladıklarını kaydediyor. 2014 yılına kadar Türkiye'nin her şehrinde bir şube açmayı hedeflediklerini belirten Emeklioğlu, franchising giriş bedeli olarak 25 bin TL istediklerini dile getiriyor. Emeklioğlu, en çok inşaat sektöründen franchise talebi geldiğini anlatıyor.

Perla Tea & Coffee: Çay ve kahve ithalatçı yapan Selen Hospitality Group, Perla'yı yaklaşık 2 yıldır franchise sistemiyle büyütüyor. Önümüzdeki dönemde yurtdışına açılmayı planlayan Grubun, Türkiye genelinde 4'ün üzerinde şubeleri bulunuyor. 2009'da 5 yeni şube açmayı planladıklarını belirten şirket ortaklarından Ferşat Ruşen, "Türkiye'de açılan cafelerin büyümesinde kahvenin değil, sosyalleşme ortamının etkisi var. İnsanlar kahve içmeye değil, ortama geliyorlar. Bizim de aynı ortamı sağlayıp, kahvenin yanısıra zaten Türk tüketicisinin ilk tercihi olan çayı sunmamızın nedeni bu" diye konuşuyor.

Süperpak: Süperteks isimli firmasıyla yaklaşık 26 yıldır tekstil sektöründe faaliyet gösteren Murat Çulcuoğlu, Süperpak markasıyla da franchise sistemine girmiş. Araç temizliğinde farklı bir model geliştiren Çulcuoğlu, eve servis araç temizliği yapan bir konsept geliştirmiş. Türkiye çapında franchise veren Çulcuoğlu, yurtdışından özel nanoteknolojik ürünler getirdiklerini ve su kullanmadan araba temizliği yaptıklarını anlatıyor. Çulcuoğlu, İstanbul'da Halkalı, İkitelli, Başakşehir'de ve Malatya'da bayileri olduğunu anlatıyor. 10 bin TL bayilik bedeli aldıklarını belirten Çulcuoğlu, "İşe başlamak için minimum iki motorsiklet alınması gerekli. Motorların maliyeti 5 bin 500 TL. Bayilik bedeliyle bu işe yatırım ortalama 20 bin TL'ye mal oluyor. Bu yıl içinde minimum 50 bayilik vermeyi hedefliyoruz" diyor. Çulcuoğlu, önümüzdeki dönemde gıda sektörüne de girmeyi planlıyor.

Efe Künefe: Markanın arkasında Sevtap Çalışkan bulunuyor. Hizmet sektörüyle uğraşırken böyle bir konseptin tutacağını düşünerek ekim ayında Konya'da ilk şubesini açan Çalışkan, 2009'da şube sayısını 20'ye çıkarmayı hedefliyor. Yatırım maliyetlerinin düşük olması nedeniyle girişimci profilinin çeşitlilik gösterdiğini belirten Çalışkan, "Tekstil mühendisinden, klima servisiyle uğraşıp sektör değiştirmek isteyene kadar geniş bir girişimci profilimiz mevcut" diye konuşuyor. Alışveriş merkezlerinde 12 bin TL'lik bir yatırımla Efe Künefe şubesi açılabileceğini dile getiren Çalışkan, franchise kullanım bedeli olarak cirodan yüzde 3 pay aldıklarını belirtiyor.

Vimpi:
Yaklaşık 30 yıl önce İzmir'in ilk catering firmasını açan Mert Paksoylu, hızla gelişen sağlıklı yaşam trendini dikkate alarak Vimpi'yi kurmuş. Menüsünde salata, pirinç kasesi gibi ürünlerin yer aldığı Vimpi'nin İzmir'de 4 şubesu bulunuyor. Özellikle inşaat sektöründen ciddi bir talep geldiğini anlatan Paksoylu, 2009'da şube sayısını artırarak Türkiye geneline yayılmayı hedeflediklerini söylüyor. Paksoylu, şube açmak için ortalama 30 bin dolarlık yatırım yapılması gerektiğini belirtiyor.

AküPil:
Türkiye'de ilk mağazasını 2008 sonunda "AküPil Servis Merkezi" adıyla İstanbul'da açılan marka, video, telefon, matkap, oyuncak gibi aletlerin içindeki şarjlı pilleri yenileyerek tüketicilere yüzde 50'ye varan tasarruf sağlıyor. Avrupa'da 400 noktada hizmet veren Alman Akkufit teknolojisini kullanan markaya yatırım, 30 bin euro tutuyor. Önümüzdeki dönemde, İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere öncelikle büyük şehirlerde korumalı bölgelerde franchise verilmesi planlanıyor. İşletmecinin işinin başında durması, teknikten veya satıştan iyi anlaması bekleniyor.

Bilkay Group: İnsan kaynakları konusunda danışmanlık hizmeti veren Bilkay Group ise, kriz dönemini franchise sistemine dahil olmayı tercih etmiş. Kriz döneminden artı değerle çıkmak için yatırım yapmaya yöneldiklerini belirten şirket yetkilisi Emrah Nergiz, "Gıdaya yatırım yapmayı düşünüyorduk. Doğru bir yatırımla krizin iyi bir dönem olabileceğini düşürdük. Önce Profilo Alışveriş Merkezi'nde çikolata ve muzun buluşmasıyla ortaya çıkan bir tatlının satıldığı Choconana'nın bayiliği açtık. Ardından Macharna'nın bayiliğini aldık. İşler çok iyi gidiyor. 5-6 ay sonra kendimize ait bir şey cafe veya restoran açmayı düşünüyoruz" diyor.

Referans

Pırlanta değerinde franchise


Marka bilinirliğinin artması konusunda firmalar için önemli bir adım olan franchise sistemine, kuyumculardan büyük ilgi var. Sektörün önemli firmaları franchise çalışmalarına hız vermiş durumda...

Uzmanlar “pırlanta değerinde” yatırım için iyi araştırma yapmak gerektiğini söylüyor: Firmaların şartları neler, ne kadar sermaye gerekiyor, lokasyon, marka bilinirliği gibi birçok faktör; girişimcinin “kuyumcu terazisinde” tartması gereken ayrıntılardan birkaçı...

Bir yanıyla yatırım aracı olan bir diğer yanıyla da aksesuar dünyasının en önemli vazgeçilmezi altın; ne amaca hizmet edersen etsin geçmişten günümüze gelmiş ve bugün de kendini dünyaya kanıtlamış bir sektör.
Tarih boyunca Anadolu’nun en gözde mesleklerinden olan kuyumculuğun kalbi İstanbul’da Kapalıçarşı’da atıyor. Türkler de bir tutku aracı olan altın, uzun yıllar yatırım amaçlı talep görürken, son yıllarda takı sektöründe meydana gelen yapısal gelişmeler ile geleneksel yatırım aracı olma niteliğinden uzaklaşmaya başlıyor. Altın ve mücevherat üreticilerinin tasarımı keşfetmesiyle başlayan hızlı gelişmeler sonucu sektör sadece Türkiye’de değil tüm dünyada markalarıyla konuşulmayı başlıyor.
Günümüzde altın ve mücevherat tasarımcılığı en itibarlı meslekler arasına girerken firmalar bu tasarımcı ordusunu arkasına alarak her gün çok sayıda model üretiyor. Tanıtım konusunda gösterilen başarı da firmaları daha başarılı kılarken büyük markalar da Ortadoğu ve ABD’de ki ofisleriyle dikkat çekiyor. İç piyasada son derece hızlı bir şekilde gelişen markalaşma, firmalara global rekabet şansı tanıyor.

Franchising önemli
Takı üreticileri marka oluşturma konusunda franchise yönteminin son derece önemli ve gerekli bir adım olduğunu konusunda birleşiyor. Bu çabalar ile tüketicide marka bilincinin gelişmesinin yanı sıra, ürünlerin koleksiyona dönüşmesi, ürünlerin markalarına göre karakterlerinin farklılaşması girişimciler açısından da iyi bir yatırım aracı oluyor. Gülaylar Altın, Altınbaş, Atasay gibi kuyumculuk sektörünün önemli markaları franchising sistemini oluşturarak markalarını yeni girişimcilerle yeni pazarlara taşımaya başladı.
Franchise sistemi ile mağaza sayılarını artırmayı hedefleyen firmalar, markalarının bilinirliğini de artırmayı hedefliyor. Jival, Atasay, Goldaş, Assos ve Altınbaş, Gülaylar, Zen, Ariş gibi firmaların da bu sisteme geçmeye başlamaları ve daha bir çok büyük firmanın franchise sistemine geçiş hazırlığı yapıyor olmaları; bu sistemin önümüzdeki dönemlerde baskın dağıtım sistemi olacağını gösteriyor.
Hele de İtalya’dan sonra dünyanın en büyük mücevher sektörüne sahip iken...

“Küçük Şeyler” mutlu etmeye devam ediyor!


Küçük Şeyler Anaokulu markası ile okul öncesi eğitime yeni bir soluk getiren Üstün Dökmen Yaşam Boyu Gelişim ve Eğitim Akademisi, suflör kullanmadan yaşamayı öğrenen çocuklar yetiştirmeyi hedefliyor.

2005 yılında Prof. Dr. Üstün Dökmen ve Uzman Psikolog Danışmanı Süleyman Hecebil tarafından kurulan Üstün Dökmen Yaşam Boyu Gelişim ve Eğitim Akademisi, “Küçük Şeyler Anaokulu” markası ile okul öncesi eğimde farklı bir seçenek sunuyor. Türkiye’de okul öncesi eğitim alanında güvenilir, saygın ve bilimsel temelli yüksek kalite standardını yaygınlaştırmayı hedefleyen akademi, suflör kullanmadan yaşamayı öğrenen çocuklar yetiştirmeyi istiyor. “Dünyanın her yerindeki çocuk bizim çocuğumuzdur” anlayışıyla hareket eden akademi , eli ve yüreği temiz insanlarla partnerlik yaparak hizmetlerini tüm ülke çocuklarıyla buluşturmayı hedefliyor.
Türkiye’de okul öncesi eğitimde standart sorunu olduğunu belirten Üstün Dökmen Yaşam Boyu Gelişim ve Eğitim Akademisi Genel Direktörü Süleyman Hecebil, Küçük Şeyler Anaokulu’nun, okul öncesi eğitimde yeni bir standart geliştirmek amacında olduğunu söyledi.

Kavram kargaşası var
Okul öncesi eğitimde kavram kargaşasının da olduğuna dikkat çeken Hecebil, “Okul öncesi eğitimde bir sürü isim var. Anaokulu, kreş, yuva, çocuk evi gibi. Bu bir kavram kargaşası. Anaokulu ve okul öncesi eğitim ile ilgili kafamızda net olmayan kavramlar var. Bu nedenle isimler çok çeşitleniyor. Öğretmen standardında da sorunlar var. Lise mezunu, kız meslek lisesi mezunu, 2 yıllık bölümden mezun olanlar, bu konuyla ilgili kursa gitmiş olanlar ve 4 yıllık fakülte muzunu olanlar var. Dolayısı ile öğretmen konusunda da standart sorunu var. Biz bunun için açıldık” diye konuştu.

Suflörsüz yaşamayı öğretiyoruz
Çocuklara her şeyi oyunla öğrettiklerinin altını çizen Hecebil, “Okullarımızda bilim ve sanat temellerinde eğitim veriyoruz. Seramik, dans gibi kurslarımız var. Biz hiçbir okulumuzda okuma yazma çalışması yapmıyoruz. Suflör kullanmıyoruz. Çocuklara suflör kullanmadan yaşamayı öğretiyoruz. Çocuklara her şeyi oyunla öğretiyoruz. Okullarda şubat ayında hala okuma-yazmayı çözemeyen çocuklar var. Neden? Çünkü biz onları okuyamaz hale getiriyoruz. Bizde çocuklar ayda 40 saate yakın İngilizce görüyorlar. Ve çoğu kelimeyi biliyorlar. Ama oyunla öğreniyorlar. Herhangi bir gramer ya da ezberletme sistemiyle değil. Günlük yaşam içinde oyunla öğretiyoruz” dedi

Kamera yok
Anaokullarında kameraların yasaklandığını hatırlatan Hecebil, “Anaokullarında kamera yasaklandı. Ama biz bunu başından beri yapmadık zaten. Veliler çok istiyorlardı ama yapmadık. Öğrencilerin ve öğretmenlerin baskı altında olmasına neden oluyor. Buranın da bir mahremiyeti var. Bu Üstün Dökmen’in öngörüsüdür” şeklinde konuştu.


11 ilde 12 okul
Türkiye’nin 11 ilinde 12 okullarının olduğunu belirten Hecebil, “Bizim şu anda Türkiye’de 11 ilde 12 okulumuz var. Gelecek yıl bu sayı 22 okula çıkacak. Okullarımızın hepsi franchise. Çünkü bizim burada temel amacımız sadece tabela vermek değil. Tabelanın ötesinde bir şeyler veriyoruz. Öğretmen ve yönetici seçimlerini akademimiz yapıyor. Veli eğitimleri ve veli memnuniyeti araştırmasını sürekli biz yapıyoruz. Öğrenci ve yönetici eğitimlerinde Üstün Dökmen bulunuyor. Yıl sonu performans değerlendirmelerini yapıyoruz. Yani her şey buradan geçiyor. Bu franchisee’ın ötesinde partnerlik oluyor” dedi.

Eli ve yüreği temiz insanlarla yola devam
Eli ve yüreği temiz insanlarla yola devam etmek istediklerini söyleyen Hecebil, franchise başvurusunda bulunan girişimcilerin kişisel ve ticari hayatıyla ilgili geçmişlerinin düzgün olmasına çok dikkat ettiklerini belirtti. Aydın bakışa sahip girişimcilerle çalışmayı tercih ettiklerini ifade eden Hecebil franchise şartları hakkında şunları söyledi: “Biz çocukların okuyacağı okulların çocuklara uygun ortam olmasını istiyoruz. Bu da ancak müstakil bir ev ve bahçeden oluşabilir. Bu müstakil ev ve bahçe çocuklara göre dizayn edilmesi lazım. Bunun ötesinde materyal de çok önemli. Belli bir eğitim materyal listemiz var. Çünkü çocuklara burada bir çok şeyi yaptırarak ve göstererek öğretiyoruz. Bundan dolayı materyal tercihi çok önemli.”

Maliyet ortalama 120 bin TL
Ortalama 120 bin TL ile 6 derslik iyi bir anaokulunun açılabileceğini belirten Hecebil, bu rakamın illere göre de değişebileceğini söylüyor.
Her İle göre farklı franchise bedeli aldıklarını açıklayan Hecebil, “Bu işin bedeli lokasyona göre değişiyor. İstanbul’da açılan anaokulu ile Muğla’da açılacak olan anaokulunun maliyeti aynı olmaz. Ama şunu söyleyebilirim. 120 bin TL’ye iyi bir 6 derslikli anaokulu açılabilir. Franchise bedeli İzmir için 30 bin TL, İstanbul için 35 bin TL, diğer iller için ise 25 bin TL. Franchise kullanım bedeli ise 1650 TL ve artı KDV’dir. Yine öğrenci fiyatları da illere göre değişiyor. Ama biz fiyatlara karışmıyoruz. Sadece her ilde fiyatların aynı olmasını istiyoruz. Örneğim İzmir’de tüm şubelerde tek bir fiyat olsun. Biz girişimcilerin kalite ile birbirleriyle rekabet etmelerini istiyoruz. Doğrusunun da bu olduğuna inanıyoruz” şeklinde konuştu.
İstanbul dışına çıktıklarında eğitime ne kadar çok ihtiyaç olduğunu gördüklerini belirten Hecebil, “Türkiye’nin birçok ilinde ailelere ulaşmak, öğretmenleri yetiştirmek bizi heyecanlandırıyor. İstanbul dışına çıktığımızda eğitime ne kadar çok ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Öğretmenleri yetiştiriyor olmaktan, velilere ve çocuklara yetişiyor olmaktan, giderek büyüyen bir aile olmaktan dolayı mutluyuz. Bu mutluluk bize yetiyor. Bizim en büyük hedefimiz bu mutluluğu devam ettirmek” dedi.

İTO Meclis toplantısında yönetime ağır eleştiri...


Sayın Başkan, Sayın Meclis Üyeleri,

Bugün bu kürsüde, boya ticareti yapan tüccarların teveccühüyle, hiç seçim kaybetmeden, 33 seneyi aşkın bir süredir çatısı altında bulunduğum, İstanbul Ticaret Odası’ndan ayrılma kararımı açıklamak ve bu vesileyle de son kez, önemli gördüğüm konuları sizlerle paylaşarak veda etmek istiyorum.

Ticari yaşamım boyunca kutsal addettiğim Ahilik felsefesinin bu oda da hayat bulmasını çok arzu ettim, ancak maalesef gördüm ki insanların çoğunluğu, özellikle zayıf karakterli olanları, menfaatlerini her şeyin üzerinde tutuyorlar...

Birlik ve beraberlik ruhuyla hareket etmek, genellikle siyasi kamplaşmalar ve/veya gizlenmiş maddi menfaat hedeflerinde vücut buluyor...
Burada, bilinmeyen, bugüne kadar hiç konuşulmamış bir şeyleri açıklayacak değilim. Zaten yıllardır zaman zaman bu kürsüden meclis üyelerimizi bilgilendirdim, çeşitli dönemlerde yönetim kurullarına da uyarı görevimi yerine getirdim, bu sebeple vicdanen müsterihim...

Ancak benim vicdanen müsterih olmam bu odayı 33 yıldır hiç görmediğim kadar adaletsiz, tarafgir bir biçimde yönetenleri, yani bu yönetimi, sorumluluktan kurtarmıyor...

Maalesef itiraf etmeliyim ki bu yönetimin seçilmesinde dahi; desteği, fikir ağabeyliği olan, seçim sürecinde, bu konudaki tecrübeme istinaden, yön veren bir kişi olarak kendimi affedemiyorum...
Çünkü maalesef insan bu yaşta, bu tecrübeyle dahi aldanabiliyormuş.

Bugün bu odaya, gönül rahatlığıyla veda etmek, arkamda sapasağlam, adaletli, hizmeti şiar edinmiş, büyüklerine saygılı, küçüklerine sevgili, inançlarına gerçekten bağlı, tüccara hizmet eden bir yönetim anlayışı bırakıyor olmak isterdim...

Arkamda, siyasetin gölgesinde ve güdümünde olmayan, amacına ve işlevine uygun bir oda yönetimi bırakmak isterdim...

Lüzumsuz ve kısır çekişmeler yerine, huzurlu ve akılcı bir yönetim anlayışı bırakıyor olmak isterdim...

Yönetenlerin şahsi tercihleri ile yaratılan lüzumsuz kadrolar, danışmanlar yerine akıllı bir personel politikası görmek isterdim...

Odanın, ortağı ya da ilişki içerisinde olduğu kurum ve kuruluşlarda şahsi ilişkilere dayalı yanlış uygulama ve yaptırımların hiç olmamış olmasını dilerdim...

Odanın ihalelerde aldığı rol ve ihalelerin yapılış şeklinin soru işaretlerine muhatap olunmayacak biçimde, gerçekleşmiş olmasını isterdim...

İş gezisi adı altında yapılan amacından uzak, sadece gidenlerin şahsi çıkarlarının ön planda olduğu dış seyahatlerin ve bu seyahatlerde verilen harcırahların gerektiği gibi olmasını dilerdim...
Öte yandan meslek komitesi üyelerine kadar inen dış seyahat furyası, yandaşlara sağlanan promosyondan öteye geçememiştir. Odamız bedava kullanılan bir seyahat acentesi hüviyetine bürünmüştür.

Oda yönetimi tarafından çeşitli kurum ve kuruluşlara yapılan bağış adı altındaki yardımların yine soru işaretlerine mahal bırakmayacak ve odamıza yakışacak bir edep dâhilinde yapılmasını isterdim...

İçeriği kişiselleştirilmiş gazete, kitap, dergi yayınları...

Çeşitli projelere ödenen ama karşılığı alınamayan hizmetler ve aşırı ödeme dedikoduları...

Oda tarafından yapılan bazı yatırımlarla ilgili istihkaklarda sürekli ek ödeme taleplerine muhatap olmak...

İştiraklerle ilgili olarak, gerek kanunen, gerekse nezaket icabı her zaman meclis onayına gidilmesi gibi çok önemli konularda daha hassas olunmasını beklerdim...

Ayrıca bazı yönetim kurulu ve meclis üyelerinin oda çalışanlarına takındığı tutum ve davranış bozukluklarını gözümle görmemiş, kulağımla duymamış, inandığım bazı personelden dinlememiş olmayı dilerdim...

Odalar birliği delegeliğinde 20 yılı aşarak ödüllendirilen tek İTO temsilcisi ve ağabeyiniz olarak kendi odamda da gerektiği biçimde onurlandırılmış olmak isterdim...

Ne mümkün, bırakın onurlandırılmayı, odayı temsilen, Allah rızası için hizmete soyunduğumuz Esnaf Hastanesi olayında mahkemelerde sürünmemizin müsebbibi yine bu yönetim ve onlara maşalık yapan bazı MÜSİAD’lı meclis üyeleridir... Onlara ve onlara yanlış akıl verenlere, özellikle bu süreci yöneten, kayyum heyetinde görev alan kişilere hakkımı helal etmiyorum... Bu böyle biline

Önümüzde seçim var!..

NACE kodlaması bahane edilerek, komitelerin oluşumuna müdahale edildi...

Amaç ne?..

Odanın Avrupa Birliği’ne (AB) uyumu mu?.. Tabii öyle söyleniyor ama esas amaç seçim kazanmak ve bu gücü elden kaçırmamaktır... 33 senelik oda hayatımda böyle düşünenlerin sonradan sükûtu hayale uğradıklarını çok gördüm... Allah doğruların yardımcısı olsun.

Bu benim bu kürsüden söylediğim son sözlerim...

Artık bu sıraları gençlere bırakma zamanı geldi!
Konuşmamı yüce Allah’ımın Kuran-ı Kerim’inden, Nisâ suresindeki iş ve ticaret ahlakıyla ilgili emirlerini unutanlara hatırlatarak bitirmek istiyorum.

İş ve Ticaret Ahlakı, 29-30-31
29: Ey iman edenler! Aranızda karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah sizi esirgeyecektir.

30: Kim düşmanlık ve haksızlık ile bunu (Haram yemeyi veya öldürmeyi) yaparsa (Bilsin ki) onu ateşe sokacağız. Bu ise Allah’a çok kolaydır.

(Karşılıklı rızaya dayanan mal-para-emek-ücret ve mübadele çeşitleri hem fertler hem de onların teşkil ettiği toplum için faydalıdır. Bu sebeple meşrudur. Rızasız ve haksız kazançlar ise geçici refah ve menfaatler sağlamakla beraber, arkasından isyanlar, ihtilaller ve felaketler getirir. Ayet “ başkasının malını” diyecek yerde “ mallarınızı” demek suretiyle Milli Servet mefhumuna ışık tutmaktadır. Mali haksızlıkların getirdiği felaketlerden birisi, belki en önemlisi katildir. Haksızlık ve haram yollardan servet yapmak ferdi ve cemiyet olarak adım adım ölüme gitmek demektir.)

31: Eğer yasakladığımız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.

50 yıllık tüccarlığım boyunca önce kul hakkı, sonra da devletimin haklarına azami hassasiyet göstermiş biri olarak çok şeyler öğrendiğim İstanbul Ticaret Odası’nın çatısı altında bulunmaktan şeref duydum...

Burada bulunduğum süre zarfında kaybettiklerimize, ahrete göçen tüccarlar ve oda personeline Allah’tan tekrar rahmet diliyorum...

Yine bazı değerli hazirun ve oda personeline karşı burada bulunduğum dönemde istemeden de olsa bir hatam olmuşsa onlardan özür diliyor ve bana haklarını helal etmelerini rica ediyorum.

Yeni seçilecek meclis üyelerine ve onların seçeceği yeni yönetime, konuşmamda vurguladığım hataları yaşamadan ve yaşatmadan, birlik, beraberlik içerisinde şimdiden başarılar diliyorum.

Allah vatanımıza, milletimize, dürüst çalışan tüccarımıza zeval vermesin...

Allah’a emanet olun... Allahaısmarladık.


Bayim Olur musun? bir markadır!

Nihat ÇELİK


Bayim Olur musun? Fuarı’na ilk karar verildiğinde, franchising sistemiyle ilgili gözle görülür ele tutulur bir hareketlilik yoktu. Daha sonraki yıllarda Bayim Olur musun?, başarılı bir grafik çizerek yükselişini sürdürdü. Gazetesiyle, Expo Channel televizyonuyla önemli adımlar attı…
Bu günlere geldik…
Her yerde global finans krizinin konuşulduğu bir dönemde, fuarın 6.’sını gerçekleştirdik. Bilindiği üzere 18-21 Aralık tarihleri arasında CNR’de yapılan fuar büyük bir ilgiyle karşılandı.
Medyanın alakası de oldukça yoğundu.
Birçok televizyon kanalında, gazetelerin ilgili sayfalarında fuarın yarattığı sinerjiden bahsedildi. Katılımcı firmalarla görüşüldü, girişimcilere sundukları avantajlar soruldu, fuarın ne kadar faydalı olduğundan bahsedildi. Tabii ki bu durum, katılımcılar açısından olsun, girişimciler için olsun büyük bir memnuniyet yarattı.
Konunun daha iyi anlaşılması için, fuarda yaşadığım bir olayı paylaşmak istiyorum. Malumunuz, fuarın her yıl öne çıkan sektörleri oluyor. Önceki yıl mısırcılar çok yoğundu, bu yıl çiğköfteciler. Neyse konu bu değil.
Olay tekstil sektörüyle ilgili.
Hazırgiyim ve tekstilin merkezleri Osmanbey’den birkaç firma yetkilisi fuara geldi. Çok şaşırdılar tabii. Son yıllarda moda fuarlarında bulamadıkları ilgiyi, iş bağlantılarını bu fuarda bulabilme umuduyla “uğramışlar”. Öve öve bitiremediler... 2009’da yapılacak fuarda yer alma konusunda çok önemli izlenimlere, argümanlarla geri döndüklerini söylediler. Ne kadar sevindirici değil mi! Belki de gelecek yıl Bayim Olur musun? Fuarı’nda hazırgiyim firmaları ağırlıkta olacak!
Çünkü artık devir arzı endam devri değil, iş yapma devri. Büyük paralar dökerek moda fuarlarında kurulan standlar, pahalı mankenler iş yoğunluğu yaratmıyor! Girişimci de “nerede daha iyi fırsatlar bulabilirim?” düşüncesiyle hareket ediyor!
Bayim Olur musun?’nun girişimcinin adresi olması, bu kadar büyük bir ilgiyle karşılaşması bu “iş potansiyeli”nden gizli! Fark her kesin göremediğini önceden görebilme yeteneği…
Doğru zamanda doğru yerde olmak, doğru sonuçlar doğuruyor.
Son Bayim Olur musun? Bu durumu çok açık ortaya koydu.
Gıda sektörüyle anılır hale getirmeye “uğraştığımız” böylesine bir fuarın, bütün sektörlerin kendine yer bulabileceği bir fuar olduğunu gördük. Bence bu Türkiye’nin ekonomisi için de çok önemli bir aktivite. Medyadaki ilgi, alaka da bunu gösteriyor.
Tüm sektörler, haydi Bayim Olur musun?’a…
Çünkü markanızı en iyi; bir başka marka aracılığıyla büyütebilirsiniz!
Girişimcinin adresi Bayim Olur musun? Fuarı’yla…

 
sahibim olurmusun